Futbol kökenli olanlar da var: Herkes “başlama vuruşu” ya da “kırmızı kart gördü” ifadelerinin anlamını bilir.
İş hayatında ve ülkelerin dış yatırım çekmek için giriştikleri savaşta, en önemli spor kaynaklı metaforlardan biri de “düz oyun sahası”dır.
Ticarette “düz oyun sahası”, bir sektörde hizmet veren tüm şirketlerin eşit şartlara sahip olması anlamında kullanılır. Bunun tersi durumlarda bir şirket rakiplerine karşı daha baştan haksız avantaja sahip olur.
Bu Türkiye için neden çok önemli?
Cevap şu ki, tüm büyük ekonomiler gibi Türkiye de ekonomik potansiyelini maksimize edebilmek için dünyanın geri kalanından yatırım çekmeye ihtiyaç duymakta. Son yıllarda Birleşik Krallık, Türkiye’deki en büyük yabancı yatırım kaynaklarından biri. Britanyalı şirketler bana sık sık Türkiye’de daha da fazla yatırım yapma konusunda istekli olduklarını ifade ediyor. Ben de onları bu yönde cesaretlendirmek istiyorum. Bu tür yatırımlar Türkiye’nin üretim ve ihracatını artırmanın yanı sıra Türk işçiler için istihdam yaratır ve Türkiye’deki tüketim fiyatlarını düşürür.
Halihazırda Türkiye’nin yabancı yatırım çekme sicili biraz karışık. Doğrudan yabancı yatırım (FDI) akışı tüm ülkelerde dalgalanmalı bir seyir izleyebilir. Türk makamların açıkladığı rakamlar 2010 ila 2011 arasında 16 milyar dolara varan bir sıçrama gösteriyor ancak o zamandan bu yana düşüşe geçerek 2014’te 12.1 milyar dolar civarına geriledi.
Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım akışı (Milyar ABD doları)
Türkiye’nin 2009 ila 2014 arasında yakaladığı 12 milyar dolarlık ortalama hatırı sayılır bir rakam olmakla birlikte bazı ülkelerin gerisinde kalındığını gösteriyor. Örneğin Brezilya, 2010 ila 2013 arasında her yıl ortalama 62.1 milyar dolar içe dönük yatırım aldı. Türkiye’ye brüt doğrudan yabancı yatırım girişleri GSYH’ye oranlandığında G20 ülkeleri arasında düşük bir seviyede kalıyor.
Dünya Bankası’nın hazırladığı İş Yapma Kolaylığı Raporu, elimizdeki diğer göstergeler arasında. Rapor, geçtiğimiz yıl 69’uncu sırada yer alan Türkiye’nin 2015’te 189 ülke arasında 55’inci sıraya –İtalya’nın hemen önünde- yükseldiğini gösteriyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2014 tarihli Yolsuzluk Algısı Endeksi, 2013’te Çek Cumhuriyeti’nin önünde 50’inci sırada olan Türkiye’nin 64’üncü sıraya gerileyerek az bir farkla Yunanistan’ın önünde yer aldığına işaret ediyor.
Türkiye’ye yatırım yapmayı planlayan –ya da çoktan yatırım yapmış ve bunu artırmayı planlayan- yabancı yatırımcıların bana en sık sorduğu soru “düz bir oyun sahası” olup olmadığıdır.
Şirketlerin bunu sorarken merak ettikleri konu şu: Türkiye iş dünyasında resmi makamlar tüm şirketlere eşit davranıyor mu? Yoksa kendilerine yakın olan bazı şirketlere el altından çeşitli ayrıcalıklar sağlıyor mu?
Yabancı şirketler –ki bunlara Britanyalı şirketler de dahil- Türkiye’ye büyük bir yatırım yapacaklarsa, Türkiyeli ve diğer ülkelerden gelen şirketlerle eşit muamele görecekleri konusunda %100 emin olmak isterler.
Bu gerçekten çok önemli. Uluslararası şirketler arasında Türk resmi makamlarının zaman zaman bazı şirketleri siyasi ya da milli sebeplerle kayırdığına dair algının artması, Türkiye’nin yabancı yatırım çekime şansını oldukça zora sokacaktır. Aksine, Türkiye hukukun üstünlüğünün sağlam zemin üzerine oturduğu ve tüm şirketlerin eşit şartlarda muamele gördüğü bir ülke olduğu algısını oluşturursa yabancı yatırımcılar, Türkiye’nin sunduğu devasa fırsatlardan yararlanmak için sıraya girecektir.
Aslında, spor kaynaklı metaforlarımı birleştirip kullanmam gerekirse, Türkiye “düz bir oyun sahası” sağlama ve –“maç sırasında kale direklerinin yerinin değişmeyeceğini” garanti ederek yabancı yatırım çekme sicilini çok daha iyi noktalara taşıyabilir, engelleri aşar ve golleri sıralar.
Yabancı yatırım çekme yarışı kısa mesafe koşusu gibi değil, maraton gibidir.