Avatar photo

Leigh Turner

Ambassador to Austria and UK Permanent Representative to the United Nations and other International Organisations in Vienna

2nd June 2014

Sürüngenler, Periler, Komplolar ve Başarısızlıklar

rennews9b_midAmerikan uzaya aracı Apollo 11, Temmuz 1969’da gerçekten aya ayakbastı mı? Galler Prensesi Diana’nın ölümü bir kaza mıydı? Birçok dünya lideri aslında şekil değiştiren sürüngenler mi?

Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında “Neden Türkiye kendine güvenmeli?” başlıklı bir blog yazmış ve neden bu harika, misafirperver ülkeden bu kadar etkilendiğimi anlatmıştım: ağır çalışması, ticari zekası, tutkusu, mutfağı, Türk tarihi ve kültürü.

Bloğuma çeşitli yorumlar aldım, kimisi Türkiye hakkında gereğinden fazla olumlu olduğumu söylüyor, kimisi ise Türkiye’nin daha da gelişmek için yabancılardan yardım almaya ihtiyacı olmadığını söylüyordu.

O bloğumda, şöyle demiştim: “yüzyıllık ilerleme ve başarıları sayesinde Türkiye kendi kaderini belirleyebilme kabiliyetine güvenmeyi hak ediyor.” Bu, önemli bir nokta. Beklenmeyen felaketleri engelleyerek, Türkiye’nin geleceğini esasen Türk halkı belirleyecek.

Çünkü Türkiye, güçlü bir ekonomisi olan ve bölgesini ve dünyayı ilgilendiren konularda nüfuzlu bir rol oynaması gereken ve de oynayan, büyük bir ülke. Bu Britanya için de iyi bir şey çünkü daha önceki bloğumda refah sahibi, istikrarlı, demokratik bir Türkiye’nin Birleşik Krallık’ın – ve hatta tüm dünyanın –daha güvenli ve refah olmasına yardımcı olacağını savunmuştum. Fakir, istikrarsız ülkeler, Britanya’yı daha az güvenli ve refah yapacaktır.

Bu kadar bariz ve olumlu karşılanan Türk gücüne rağmen, çoğu zaman bazı arkadaşlarımın veya köşe yazarlarının Türkiye’de olanların bir şekilde dış aktörler tarafından belirlendiğini savunduğunu görüyorum. Çoğu zaman, bu savunmalar “komplo teorisi” alanına geçiyor ve bu dış aktörlerin gizlice şeytani planlarını uyguladığını çünkü saklı ve Türkiye karşıtı bir gündemleri olduğunu bile iddia ediyor.

Ve çoğu zaman, bu tür teoriler birbiriyle de çatışıyor.

Örneğin, geçen yıl Gezi protestoları sırasında, bazı köşe yazarları, “Batı’nın” yoksa çok güçlü olma tehdidi taşıyan Türkiye’yi zayıflatmak için protestoları teşvik ettiğini hatta başlattığını öne sürdü. Bunun aksine bazıları da, “Batı’nın” protestoların susturulduğunu görmekten memnun olduğunu çünkü küresel kapitalizmin zaferine katkı sağlaması için Türk ekonomisinin azami seviyede büyümesini istediklerini savundu.

Birbiriyle çelişen benzer teorilerden bazıları ise bir tarafta “Batı’nın” polisin Gezi protestocularına müdahalesini eleştirmediğini çünkü Türkiye’nin “ılımlı Müslümanlığını” bölge için model olarak gördüğünü savunuyordu. Öte yanda diğerleri ise “Batı’nın” polisin göstericilere baskısını yoğun olarak kullandığını çünkü protestoların yetkilileri yerinden edeceğini umduğunu söylüyordu.

Tabii ki komplo teorileri sadece Türkiye’ye has bir fenomen değil. ABD’de de Birleşmiş Milletlerin falanca ülkeyi ele geçirme planları olduğunu, Apollo’nun asla aya ayak basmadığını savunan pek çok insan var. Anketler, Britanya halkının neredeyse dörtte birinin, aksini gösteren tüm delillere rağmen Galler Prensesi’nin öldürüldüğüne inandığını ortaya koyuyor.

Gazetelerde gördüğümüz komplo teorilerine, insanların gerçekten inanmaları da sadece Türkiye’ye has değil. Türk editörlerden birisi kısa bir süre önce neşeli bir şekilde bize “tabii ki o teoriler saçmalık. Ama gazetelerin satmasını sağlıyor” dedi.

Ayrıca, insanların komplo teorilerine inanma eğiliminde olmasının iyi nedenleri de var.

Bunlardan biri, tarihin gerçekten ciddi komplolarla dolu olması. Bir başka neden ise bazı ülkelerdeki insanların, ukala, ya da güçlü ya da her ikisi birden olduğunu düşündüğü ülke haklarına göre kendilerini daha güçsüz ya da zayıf hissetmeleri. Gerçekleşen olayların kendi kontrollerinin dışında olduğunu düşünen insanlar, yaşanan olayların başaklarının kontrolünde olduğunu düşünmeye meyilli oluyor.

Kişisel olarak, karanlık güçlerin ve gözden uzak paralel evrenlerin var olması fikri benim hoşuma gidiyor. Kısa bir süre önce İstanbul’da “Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı” izledim ve, her zaman olduğu gibi, hareketlerimizin muzip periler tarafından kontrol edilip yönlendirilmesi fikrine bayıldım.

Ama ne yazık ki, bugünlerde, gerçek komplolar yok denecek kadar az. Ve gerçek bir komplo ile karşılaştığımızda da – askeri birlikleri sanki Kırım’ın işgaline ön ayak olmuyormuş gibi davranan Rusya’nınki gibi – gerçekler hemen su yüzüne çıkıveriyor.

Dolayısıyla, bir olayı açıklarken komplo iddiası yapmak ile başarısızlığı kabul etmek arasında bir seçim verilse, ben ve inanıyorum ki diplomatların çoğu, daima ikincisini seçecektir. Bu inanç sistemi, “yanlış gidebilecek her şeyin kesinlikle yanlış gideceğini” öne süren “Sod kanunu” ve Wikipedia’nın “yaşamın öngörülemeyen birçok olayla dolu olduğunu savunan basit bir varoluşçu gözlem” olarak tanımladığı, amiyane tabiriyle “olur böyle şeyler” sözlerinde yankılanmaktadır. Bir de tabii zeki Hanlon Usturası var: “aptallıkla layıkıyla açıklanabilecek bir şeyi asla kötü niyetli kasıt diye açıklamaya çalışmayın.”

Doğaları gereği, komplo teorilerinin aksi kanıtlanamıyor. Bu bloğu yazıyor olmam dahi yukarıda bahsettiğim tüm komplo teorilerinin aslında gerçek olduğunun (belki, sürüngenler ile ilgili olan hariç) bir deliliymiş gibi gösterilebilir.

Ama bundan sonra bir komplo teorisine bakarken, Sod kanunu ya da Hanlon Usturasının olayları daha iyi açıklayıp açıklayamayacağını da bir düşünün.

Ayrıca, komplo teorilerine prim vermenin tehlikeli bir pasifliği teşvik etme riski olduğunu da göz önünde bulundurmalıyız. Mutlak güce sahip karanlık güçlerin her şeyi kontrol ettiğine inanırsanız, bir şeyleri değiştirmek için ne diye uğraşasınız ya da gerçekten bir şey yapasınız ki?

Pekiyi ya Türkiye?

Şu soruları bir düşünün:

– 21inci yüzyıl Türkiye’si, bir önceki bloğumda da ifade ettiğim üzere, “kendi geleceğini seçebilme kabiliyetine güvenmesi” gereken “istikrarlı, ekonomik olarak güçlü bir demokrasi mi”?

– Türkiye, iç işleri esasen Türkiye’deki Türk halkının verdiği kararların sonucu olan ve Türklerin sorumluğu olan bir ülke mi?

Bu iki soruya da çok net olarak cevabım “evet” olacak. Benim naçizane fikrim, Türkiye’nin dünyadaki rolü konusunda kendisine güvenebileceği ve çoğu zaman hayal ürünü olan karanlık güçlerin yerine bu ülkenin geleceğini Türk halkının belirleyeceği gerçeğiyle de gurur duyması gerektiği yönünde.

Güçlü bir ülkenin, kaderini açıklamak için komplo teorilerine ihtiyacı yoktur.

1 comment on “Sürüngenler, Periler, Komplolar ve Başarısızlıklar

  1. Harika bir yazı. Fco bloglarında Türkiye ile ilgili yazıları takip ediyorum.Bence bu en iyi örneklerden biri.

    Biz komplo teorilerini severiz. Karanlık güçler olmasa, nasıl olur da koskoca Osmanlı İmparatorluğu şimdiki aciz Türkiye olur? Siyasilerimiz açısından da oldukça kazançlı bir durum. Ülkede yaşanan olumsuz olaylarda sorumluluk bu karanlık güçlerin üzerinde. Türkiye’de güçlü bir algı yönetimi uygulanmakta. Başka bir ülke üzerinde halkın ne düşüneceğini kontrol etmek bu kadar kolay olur muydu bilmiyorum. Sanırım bu birazda eğitim durumu ile ilgili. Yine de bilmenizi isterim, ukala ya da güçlü ülkelerin insanlarına karşı kendini güçsüz hissedecek insanları, Türkiye’de bulmak çok zordur. Bu noktada o güçlü veya ukala ülke halklarını da, kendini zayıf hisseden ülke halklarını da merak ettim. Bizim düşünce sistemimizde güçlülük ve zayıflık ülkeler bazında kalır. Örneğin, Japonya’dan ülkemize gelen bir insan karşısında kendimizi güçsüz ya da zayıf hissetmeyiz ve evet kendi boğazımıza yapamadığımız köprüyü gelip bizler için yapıyorlar… Ayrıca ne yazık ki halkımızın büyük bir kısmı yakın gelecekte, nasıl olacaksa ülkemizin bir süper güç olacağına inandırılmış durumda. Belki birkaç internet sitesi daha yasaklarsak bu hedefimize ulaşabiliriz. Super-censored country.

    Köşe yazıları ile ilgili olarak, şu anda Türkiye’de tarafsız bir medya kuruluşu olmadığının farkındasınız sanırım. Medyada iş sahibi olmak kimden taraf olduğunuz ile alakalı bir durum. Canlı yayınlarda gazeteciler, ekmek kapılarını koşulsuzca savunuyor. Nasıl olurda bir gazeteci, bir siyasi partinin veya bir oluşumun hareketlerini yüzde yüz oranında doğru bulabilir? Veya dengeler değiştiği zaman tam aksi görüşte makaleler yayınlayabilir? Welcome to Turkey

    Güçlü bir ülkenin kaderini açıklamak için komplo teorilerine ihtiyacı yoktur ama sanırım Türkiye kaderini açıklamak için komplo teorilerine ihtiyaç duyacak.

Comments are closed.

About Leigh Turner

I hope you find this blog interesting and, where appropriate, entertaining. My role in Vienna covers the relationship between Austria and the UK as well as the diverse work of…

I hope you find this blog interesting and, where appropriate, entertaining. My role in Vienna covers the relationship between Austria and the UK as well as the diverse work of the UN and other organisations; stories here will reflect that.

About me: I arrived in Vienna in August 2016 for my second posting in this wonderful city, having first served here in the mid-1980s. My previous job was as HM Consul-General and Director-General for Trade and Investment for Turkey, Central Asia and South Caucasus based in Istanbul.

Further back: I grew up in Nigeria, Exeter, Lesotho, Swaziland and Manchester before attending Cambridge University 1976-79. I worked in several government departments before joining the Foreign Office in 1983.

Keen to go to Africa and South America, I’ve had postings in Vienna (twice), Moscow, Bonn, Berlin, Kyiv and Istanbul, plus jobs in London ranging from the EU Budget to the British Overseas Territories.

2002-6 I was lucky enough to spend four years in Berlin running the house, looking after the children (born 1992 and 1994) and doing some writing and journalism.

To return to Vienna as ambassador is a privilege and a pleasure. I hope this blog reflects that.