19th August 2015 London, UK
Göç: Türkiye’nin misafirperverliği, Birleşik Krallık’ın çabaları ve işbirliğimizi geliştirmek
Farklı pek çok ülkeden gelen göçmenin AB’ye ulaşmak için hayatlarını riske atmasıyla Akdeniz’de yaşanan trajik olaylar beni, her geçen gün daha da şok ediyor. Bu insanların çoğu, özellikle de Doğu Akdeniz rotasını kullananlar, çoğu zaman can korkusu içerisinde ülkelerindeki çatışmadan kaçmak ve daha güvenli yuvalar, daha iyi bir iş ve çocukları için daha iyi bir gelecek bulabilmek için yurtlarını terketmiş oluyor.
Suriye’nin sınır komşusu olarak Türkiye, Sayın Esad’ın kendi ülkesini maruz bıraktığı iç savaşın trajik sonuçlarını yakından gören bir ülke. Bugün Türkiye çoğunluğu Suriye’li olmakla birlikte aralarında Afganistan ve Irak’taki fakirlik ve çatışmalardan kaçanların da bulunduğu, neredeyse 2 milyon mülteciye ve sığınmacıya ev sahipliği yapıyor ki bu rakam, diğer ülkelerdeki rakamların çok üstünde.
Türk halkı misafirperverliği ile ünlüdür ve Türkiye’nin bu mülteci akımı karşısında takındığı cömert tavır da bunun haklı bir ün olduğunun kanıtı. Kısa bir süre önce Türkiye, sıradışı bir sivil göç idaresi (Göç Yönetimi Genel Müdürlüğünü) oluşturdu, göçmenlerin korunmasını amaçlayan yasalar çıkardı, eğitim ve sağlığa erişim ile sosyal bakım imkanları sağladı ve Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) bana aktardığına göre de AFAD (Başbakanlık Afet ve Acild Durum Yönetimi Başkanlığı), şu anda muhtemelen dünyanın en iyi mülteci kamplarını yönetmekte.
Ve tabii ki, çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapmanın yanı sıra, Türkiye aynı zamanda AB’ye varmaya kararlı yasadışı göçmenler için de bir transit ülke konumunda. AB’ye gitmek için Ege rotasını kullanan düzensiz göçmenlerin sayısı, belki de büyük tekneler yerine daha küçük gruplar halinde hareket ediyor olmaları nedeniyle her ne kadar uluslararası medyada daha az yer buluyor olsalar da artık Orta Akdeniz rotasındakileri geçmiş durumda. Türkiye, Ege ve Karadeniz sularındaki bu düzensiz göçle mücadele etmek ve çoğu zaman vicdansız insan kaçakçılarının kurbanı olan göçmenlerin canlarını kurtarabilmek için çok yoğun bir çaba harcamakta. Rakamlar, bu sorunun ne kadar hızla gelişip yayıldığını son derece ikna edici bir şekilde ortaya koyuyor. Türk Sahil Güvenlik Kuvvetleri, 2014 yılında 15,000; 2015 yılının ilk yedi ayında ise 25,000’e yakın göçmenin hayatını kurtardı. Rakamlar iki katın üzerine çıkmış durumda. Sahil Güvenliğin cesur çabaları olmasa kim bilir kaç kişi bu sularda boğulup gidecekti. Pekiyi ama bu denli büyük bir can kaybını önleyebilmek ve her şeyden önce düzensiz göçmenlerin bu tehlikeli yolculuğa çıkmalarına neden olan sorunlara eğilebilmek için daha başka neler yapabiliriz.
Tabii ki Suriye ve Irak’taki çatışmanın sona ermesi ve bu ülkelerde gerçekten herkesi kapsayan bir siyasetin inşa edilmesi esas öncelik. Her iki ülkede de siyasi bir çözüm sağlanması yönünde gösterdiğimiz çabaları iki katına çıkartmalıyız. Ve İran ile Rusya’nın da şu ana kadar yapmış oldukları gibi bölünme ve meshepçiliği teşvik etmek yerine bu ortak çabada üzerine düşen görevi yapması gerek.
İnsani yardım şart. Türk Hükümetinin verilerine göre şimdiye kadar bu alanda harcamış olduu 6 milyar Amerikan Doları ile Türkiye bölgede tek. Ancak bölge dışı ülkeler arasında, Birleşik Krallık – 1 milyar GBP ile – Suriye ve komşu ülkelerdeki insani krize verilen uluslararası desteğin en büyük ikinci bağış sahibi. Bunların yanı sıra Birleşik Krallık, Suriye ve komşu ülkelere insani yardım ve daha kapsamlı istikrar kazandırma programları için Avrupa Komisyonu tarafından sağlanan 1,8 milyar Avroluk fona da %10’un üzerinde bir katkı sağlamaktadır.
Türkiye’de ise Birleşik Krallık, Suriyeli mültecilere gıda, barınma ve yardım paketleri de dahil çeşitli alanlarda destek sağlayan projelere 28 milyon GBP vermiştir. Birleşik Krallık’ın Türkiye’de fon sağladığı bu projeler çeşitli STK’lar ve BM kurumları tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, bir çok Türk kurumuyla ortaklaşa yürüttüğümüz ve düzensiz göçle mücadele ve mültecileri koruma kapasitesini geliştirmeyi amaçlayan hedef odaklı projelerimiz de bulunmaktadır.
Dürüst olmak gerekirse, diğer ülkeler o kadar da cömert olmadı. Uluslararası toplumdan daha fazla fon sağlanabilmesi için Türkiye ile birlikte çalışmaya kararlıyız.
Ayrıca, insanlığın bu acılarından kar sağlayan suç çetelerinin ve kaçakçılık yapan şebekelerin de üzerine gitmeliyiz. Ülkelerimizin kolluk kuvvetleri arasındaki ilişkileri iyileştirerek, transit sırasında müdahalenin dışında düzensiz göçle kaynağında, yani menşei ülkelerinde de mücadele edebilmeliyiz. Ve, düzensiz göçmenlerin, güvenli olan durumlarda anavatanlarına dönmelerini sağlamak için daha etkin bir süreç hazırlamamız da gerekiyor.
Hedef ülkelerin de kendi sorumluluklarını yerine getirmeleri lazım. Gerçekten sığınma arayan kişileri kabul etmeye devam edeceğiz. Ama, ekonomik nedenlerle teknelere binen göçmenlerin otomatik olarak AB ülkelerinde yerleşim hakkı kazanamayacağı mesajını da güçlü bir şekilde vermemiz gerek. Bu mesajı verinceye dek, yukarıda bahsettiğimiz rakamlar yükselmeye ve suçlular zenginleşmeye devam edecek.
Bu tutumuz Orta Akdeniz için de geçerli. Birleşik Krallık olarak toplam 900 milyon GBP, 2015-16 dönemi için Afrika’da ikili olarak harcamayı planlıyoruz. Ayrıca, bu yıl bölgedeki insani programlara, özellikle de mültecileri ve ülke içerisinden evlerinden zorla çıkartılmış toplulukları destekleyen programlara da kayda değer yardımlar yapmayı düşünüyoruz. Birleşik Krallık gemileri tarafından kurtarılan beşbini aşkın insane da dahil onbinlerce hayatın kurtarıldığı arama ve kurtarma görevinde öncü bir rol üstlenmiş durumdayız. Orta Akdeniz’de gerçekleştirmekte olduğumuz hayati öneme sahip can kurtarma işimizin yanı sıra, AB ortaklarımızla bir araya gelerek bu soruna kapsamlı ve uzun vadeli bir çözüm bulma arayışımızı da sürdüreceğiz.
Tabii ki, hem bireysel olarak hem de hep birlikte bu alanda yapabileceğimiz ve yapmamız gereken daha pek çok şey var. Ancak uluslararası toplumun bir parçası olarak bu sorunla mücadele etmek ve bu alanda bir işbirliği oluşturmaya devem etmek için birlikte çalışmamız şart. Bu sorunla mücadelenin merkezinde bulunan Türk ortaklarımızdan öğrenecek çok şeyimiz var. Hayranlığımızı ve desteğimizi kesinlikle hakediyorlar.