Kıbrıs Akademik Diyalog ekibini ve USAK’ı; geçtiğimiz hafta yaptıkları ve Sayın George Papandreou ile Sayın Hikmet Çetin’in konuşmalarıyla katıldığı “Türkiye ve Kıbrıs: Bölgesel Barış ve İstikrar” konulu konferanstan ötürü tebrik ediyorum. Papandreou’nun Yunanistan ve Türkiye’nin 1990’ların sonunda geçmişin acılarının üstesinden gelerek farklı bir gelecek yaratmayı nasıl başardıklarını anlatırken dinlemek, gerçekten de son derece etkileyici ve ilham vericiydi.
Ayrıca, Türkiye’deki Kıbrıslıları görmek de çok keyifli oldu. Bu konferans gibi girişimlerin ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’nın Pazartesi günü Londra’da gerçekleştirdiği Kıbrıs Ticaret Odaları etkinliği gibi organizasyonların, toplulukların bir araya getirilmesinde ve işbirliği ile güven inşa edilmesinde hayati bir rol oynadığını düşünüyorum.
25 yıl önce, Türkiye’ye genç bir diplomat olarak ilk geldiğimde, Kıbrıs konusunun tüm inceliklerini tam olarak kavramakta zorlanmıştım. O zamandan bu yana, pek çok şey değişti. Ama ne yazık ki birçok şey de olduğu gibi kaldı. Kıbrıs konusuna kalıcı bir çözüm bulabilmek için vizyona ve taze, yaratıcı bir düşünce tarzına ihtiyacımız var.
Bu konunun çözüme kavuşturulması, Kıbrıs’ın bir dostu, çözüm sürecinin güçlü bir destekçisi ve garantör ülke olarak Birleşik Krallık için gerçekten önemli. Ve bu konunun Türkiye için de önemli olduğunu biliyorum. Birkaç hafta önce Brüksel’e yaptığım ziyaret sırasında, bu konunun çözüme kavuşturulmasının Türkiye’nin AB’ye katılım süreci açısından pek çok konunun önünü açacağını çok net bir şekilde gördüm.
AB tarafından konuya bakacak olursak, bu konunun aramızda bir sorun olmaya devam etmesi pek yerinde görünmüyor. Ve kalıcı bir çözüm, muhakkak ki bölgesel istikrar ve güvenliğe çok büyük katkılar sağlayacaktır.
Ama tabi ki, bu konu en çok Kıbrıs halkı için; onları birbirinden ayıran trajik olaylar olmadan önce yüzlerce yıl bir arada yaşamış olan insanlar için önemli. Çözüm, bir kuşağın nihayet huzura kavuşmasını sağlayacaktır. Dahası, tüm Kıbrıslılar için ciddi ekonomik faydalar getirecektir.
Hepimiz, bunun kolay olmayacağını biliyoruz. Bu çözüm için güvene, siyasi iradeye ve cesarete ihtiyaç var fakat her iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm için gereken çerçeve, Şubat 2014’te verilen Ortak Beyan ile hazırlandı zaten. Bu iki topluluğun liderleri birleşmek istediklerini açıkça ifade ettiler.
Ben, görüşmeler şu anda askıya alınmış olmasına rağmen, bunun gerçekleştirilebileceğine inanıyorum. Görüşmelere tekrar başlanınca, her iki taraf da ilerleme kaydedecektir. Geçen yıl adaya yaptığım ziyarette, bunun bu konuya bir çözüm bulabilmek için şimdiye kadar elimize geçen en iyi fırsat olduğunu çok net bir şekilde hissettim.
Kıbrıs konusundaki tüm tartışmalarda, tarih gerçekten de ağır basıyor. Ama sorun şu ki son 20-30 yıl içerisinde, birbirinin içine geçmiş ve birbiriyle iç içe geçmiş, birbirine bağlı pek çok teklif, öneri, ödün ve uzlaşı yaşandı. Bu karmaşıklık, konuya taze bir düşünceyle yaklaşılmasına engel olabilir.
Vermek istediğim ana mesaj şu: Yeni bir düşünceyle ve siyasi iradeyle, ve tabii ki her iki tarafın da geçmişteki görüşmelerde yaşanan ayrıntıların üstesinden gelmeyi istemesiyle, gerçekten de anlaşmaya varılabileceğine inanıyorum. Londra ve Lefkoşa’daki meslektaşlarım ve ben, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Danışmanı Bay Eide’ye bu soruna çözüm getirme çabalarında gereken her türlü desteği vermeye kararlıyız.