6th March 2014 London, UK
AB-Türkiye: Simbiyotik bir ilişki
İlk blogumla ilgili nazik sözleriniz için çok teşekkürler. Görev yaptığım ülkenin halkıyla böyle bir bağ kurabilmek çok sevindirici.
Peki geçtiğimiz hafta neler oldu? Mesela Galatasaray – Chelsea maçı vardı. Türkiye’ye gelen Chelsea hayranlarına destek hizmeti veren konsolosluk ekibimizle çalışmak harikaydı. İlginç bir şekilde, Moğolistan’dan bile hayranlar gelmişti. Ve sahada muhteşem bir atmosfer vardı! Chelsea yöneticilerinden bazıları, hayatlarında böyle bir tecrübe yaşamamış. Keşke ben de gençken öyle ıslık çalmayı öğrenseymişim!
Ama, bu hafta Avrupa Bakanımız David Lidington’un ziyareti de benim için çok önemli bir mihenk taşıydı. Çünkü, büyükelçi olarak göreve başladığımdan beri ilk bakan ziyaretimdi bu. Daha da önemlisi, Türkiye’deki son yasa değişikliklerinin Türkiye’nin AB’ye katılım hedefi ile nasıl uzlaştırılabileceğini iki dost olarak açık bir diyalog ile görüştüğümüz bu ziyaret, Türkiye’nin AB üyeliğine verdiğimiz desteği yinelememiz için Birleşik Krallık’a harika bir fırsat sundu.
Tabii ki Bakan Lidington’un Sayın Bakan Bozdağ ve Sayın Bakan Çavuşoğlu ile görüşmeleri devam eden bir sürecin bir parçası – Türkiye ile pratik konularda sürekli olarak çalışıyoruz. Standartları iyileştirmek ve uyumlu hale getirmek için pek çok AB fonlu projeye liderlik ediyoruz. Hatta geçen gün Türkiye’deki cezaevi sistemleri üzerinde çalışan bir proje lideriyle tanıştım. Çok etkileyiciydi. Birleşik Krallık’ta olmayan, hapishanede eş ziyareti konusu mesela Britanyalılarda çok merak uyandırıyor. Belki de bunu Türkiye’den öğrenmemiz gerekecek! Ayrıca AB konusunda Türk bakanlıkları ve STK’lar ile insan hakları ve diğer teknik projeler gibi pek çok alanda da çalışıyoruz. Bunlar, dışarıdan görünenden çok daha kapsamlı ve özveri isteyen çalışmalar ve Türk ortaklarımız, AB standartlarını yakalamak için büyük bir ilgi ve kararlılıkla çalışıyor.
Birleşik Krallık’ın AB hakkında konuştuğunu duyunca bazen insanlar kıs kıs gülüyor. Brüksel’de bir nevi “zor ortak” olarak tanınıyoruz sanırım. Ama aslında, biz, Avrupa idealine çok bağlıyız. Başbakanımız çok net açıkladı: biz AB’nin devam eden bir başarı olmasını istiyoruz ama bu övgüye değer amacımızı gerçekleştirmek için bazı değişikler gerektiğini düşünüyoruz. Bu değişiklikleri daha çok esneklik, rekabet kabiliyeti ve demokratik hesap verebilirlik olarak özetleyebiliriz. Bunlardan tüm Avrupa faydalanabilir, sadece Birleşik Krallık değil. Ayrıca, Türkiye’nin AB’nin geleceğiyle ilgili görüşlerini de yakından takip ettiklerini düşünüyorum.
AB’nin barış ve istikrarı sağlama görevi var ve Rusya’nın Ukrayna konusundaki tehlikeli ve kışkırtıcı tutumu karşısında da bu rolü bizzat oynamaya çalışıyor. Ama aynı zamanda Avrupa’daki tüm halklar için refahı sağlaması gerek. Tek Pazar büyük bir başarı oldu ama rehavete yer yok. Geçen hafta Londra’ya yaptığı devlet ziyareti sırasında, Başbakan Merkel ve bizim Başbakanımız şu konuda mutabık kaldı: “Avrupa, varoluşsal bir ekonomik sınamayla karşı karşıya ve eğer bu sınamadan başarıyla çıkacaksa, değişmek zorunda.” İşte bu yüzden, Birleşik Krallık Tek Pazar’ı tamamlamanın, ticaret engellerini kaldırmanın, iş dünyasını gereksiz “formalitelerden” kurtarmanın ve yeni ticari ilişkiler kurmanın çok önemli olduğunu düşünüyor. Türkiye ile Gümrük Birliği Anlaşmasını güncellemek iyi bir başlangıç olabilir.
Ayrıca, esnekliğin de önemli olduğunu düşünüyoruz – herkes tek tip olsun anlayışına karşıyız. Üye devletlerin her birinin kendilerine has ulusal yaklaşımları var ve farklı siyasi alanlarda işbirliği yapmak istiyorlar. AB’nin “esnek geometri” ile buna imkân sağlaması lazım. Ve bu esneklik sayesinde Türkiye’yi de daha kolay benimseyebilecektir.
Her geçen gün daha fazla üye devlet Avrupa Birliğinin (Hollanda yetki devri değerlendirmesinden alıntıyla) “gerektiğinde Avrupalı, mümkün oldukça da ulusal” bir tutumu olması gerektiğine inanmaya başladı. Yani, daha az bürokrasi olan bir Birlik olmalı ve AB karar verme sürecinde ulusal parlamento ve hükümetlere daha güçlü roller verilmeli. Vatandaşların temsil edildiklerini hissetmeleri gerçekten çok önemli: anketler gösteriyor ki Avrupa genelinde ulusal parlamentolar ve hükümetlerin sokaktaki seçmenin çıkarlarına Avupa Parlamentosu ve Komisyondan daha yakın olduğu düşünülüyor. Bence, bu “zorlukları çıkartan” Britanya’nın AB’yi bu tartışmayı yapmaya da zorluyor olması son derece iyi bir şey!
Son olarak, Hürriyet okuyucularının 7 Mart 2014/ Cuma günü 14.00’da bana çevrimiçi olarak katılabileceğini umuyorum. Twitter’da ( #askUKAMB )Türkiye’deki ticaret ve yatırım ile ilgili sorularınızı yanıtlamaya çalışacağım.