Son notalar yavaş yavaş biterken, dinleyiciler coşkulu bir şekilde alkışlamaya başlıyor. Alkışla birlikte, tam kadro orchestra ve koronun yanı sıra ney, Avusturalya yerlilerine özgü didgeridoo, Maorilerin geleneksel üflemeli çalgısı Taonga Puoro ve armonika gibi son derece farklı enstrümanları da çalan Müzisyenler ayağa kalkıyor.
Onbir kısımdan oluşan Çanakkale Senfonisinin burada, İstanbul’da, 4. Yüzyıla ait Aya İrini’de verilmesi ise 10 yıllık bir projenin sonucuydu. Avusturalya ve Yeni Zellanda Hükümetleri tarafından 2006’da başlatılan bu proje kapsamında, o yıldan beri Anzak Günü anısına Çanakkale’de yapılan Şafak Ayininin hemen öncesindeki saatlerde 2006’dan beri yeni bir bölüm sergileniyordu. Daha sonra Avusturalyalı besteci Graeme Koehne bu müzik bölümleri üzerinde yeniden bir çalışma yaparak tüm parçaları 2015 yılında tek bir senfonik kompozisyon haline getirmiş.
“Veda”, “Seyahat”, “Karaya Çıkış”, “Tanrı, Biz Zavallı Askerlere Merhamet Etsin” ve “Artık Siperler Boş” başlıklı bölümler de dahil Senfoninin bu onbir bölümünden her biri, Çanakkale Seferinin bir aşamasını temsil ediyor. Ayrıca her bir bölüm, Türkiye’den, Yeni Zellanda’dan ya da Avusturalya’dan farklı bir bestecinin eseriydi.
Anzak Koyu’nda 2014 ve 2015 yıllarında katıldığım Şafak Törenlerinde, bu senfoninin bazı bölümlerini dinlemiştim. Geçmişi hatırlamamızı sağlayan bu son derece duygusal törene çok önemli bir katkı sağlamışlardı. Fakat senfoninin tamamını, dünyanın en eski binalarından birindeki sıradışı akustik yapı içerisinde dinlemek inanılmaz bir ayrıcalıktı ve dinleyicilerin coşkulu tepkisi muhteşemdi.
Program açıklamasında “Senfoni, 1915’in hikayesini müzik ile anlatıyor ve bizlere savaşın korkunçluğunu ve acılarını hatırlatırken uluslar arasında yeni bir umut, barış, dostluk ve işbirliği mesajını veriyor” diyordu.
Bence, mükemmel ve son derece yerinde ve zamanında verilen bir mesaj bu!
Leigh Turner’ı Twitter’da takip edebilirsiniz @leighturnerFCO