Joan Baez’in İstanbul’a geleceğini duyduğumda, itiraf etmeliyim ki 74 yaşındaki Baez’in Woodstock 1969’daki kadar sıradışı bir performans sergileyebilir mi gibi endişelerim vardı. Hiç de öyle değilmiş. Sahnesini, daha sonradan Wilson Pickett’in “Land of 1,000 dances adlı eseri olduğunu öğrendiğim (yanılıyorsam düzeltin lütfen) yavaş bir parçayı enstrümansız söyleyerek açtı. 90 saniye içerisinde, 5000 kişilik kalabalık izleyici grubu kendisine eşlik etmeye başlamıştı bile. Daha sonra aralarında Bob Dylan’ın şarkılarının da olduğu folk şarkıları ve klasiklerle devam etti ve yerel sanatçıları sahneye davet ettiği iki Türkçe şarkıyı seslendirirken, tahmin edilebileceği gibi, salon yıkılyordu.
Konserden çıktığımda, olgun bir sanatçının böylesine bir enerji, canlılık ve yeteneğin yanı sıra yanındakilerin performanslarını sergilemesine izin verecek kadar da büyük bir mütevazılığa sahip olduğunu görmüş olmak beni gerçekten büyülemişti.
Dolayısıyla, Joan Baez konserinden çıkardığım dersler şunlar: elinizdeki yetenekleri kullanmayı bırakmayın. Başkalarının da parlamasına izin verin. Alçakgönüllülüğünüzü koruyun.
Deep Purple, eminim ki gurur duyardı.
Leigh Turner’i Twitter’daki @leighturnerFCO hesabından takip edebilirsiniz.