Bir grup İngiliz baronu, Kral’ın gücüne karşı çıkar ve Londra’nın kontrolünü ele geçirir. Barış yapmak için Kral, yasal bir belge üzerinde anlaşmaya varır. Ama sonra Papa’dan bu belgeyi feshetmesini ister – ki Papa da bu belgeyi “sonsuza dek hükümsüz” ilan ederek Kral’ın bu isteğini yerine getirir. Savaş çıkar; Kral ölür; ve dokuz aylık bir erkek çocuğu devletin başına geçer.
Tüm bunlar 1215 yılında – yani tam 800 yıl önce yaşanmış. Peki neden bugün, Britanya’da, Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde insanlar bunları önemsesin ki?
15 Haziran’da 800. yılını kutlayacağımız Magna Carta’nın insanları hala heyecanlandırmasının nedeni, 1215’de baronlara sıkıntı veren gündem maddelerinin bugün demokrasi için uğraş veren insanlar için hala geçerliliğini koruyor olmasıdır.
Buradaki kilit soru şu: ülkenin başındakiler istedikleri herşeyi yapabilirler mi? Yoksa yasalarla sınırlandırılmalılar mı? 1215’in İngiltere’sinde halk Kralın bireysel hakları kısıtlama yetkisinden ve Kraliyete karşı suç işleyenlerin cezalandırılması için yeterli yasal süreç bulunmamasından endişe duyuyordu. Her iki konu da bugün dünyadaki bütün ülkelerde vatandaşlar ile yetkililer arasındaki ilişkinin önemli bir parçasını oluşturuyor.
National Trust (Milli Kültür ve Çevre Kurumunun) internet sitesinden alıntı yapacak olursak: “Magna Carta özeldi çünkü Kralı da, tıpkı tebası gibi hukukun üstünlüğüne tabi kıldı.” Hukukçu Bracton, 13. yy’da şöyle yazmış: “İngiltere’de kral Tanrı’dan ve hukuktan sonra gelir”.
Magna Carta’nın 39. Maddesi der ki “özgür hiç kimse benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacaktır.” Bu hükmü kabul etmekle Kral John tebasını vatandaş olarak kabul etmek ve onlara haklarını verip halkı için koruma ve güvenlik sağlamak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla, her ne kadar olumsuz bir başlangıcı olsa da 1215 yılında bu yana geçen yüzyıllar içerisinde Magna Carta demokrasi ve hukukun üstünlüğünün gelişimi için kilit bir belge haline gelmiştir.
Birleşik Krallık olarak bu konuya çok büyük bir önem veriyoruz çünkü demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün huzurlu, dirençli ve refah toplumların temelini oluşturduğuna inanıyoruz. Bu ilkelerin aksine ilkelerle yönetilen bir toplum düşünebiliyor musunuz?
İşte bu yüzden Birleşik Krallık dünyanın dört bir yanındaki ortaklarıyla fikir alışverişinde bulunuyor: Hepimizin mümkün olan en güçlü demokrasiyi ve hükümet sistemini kurabilmesine yardımcı olmak istiyoruz. Ama tabii ki bu bizim mükemmel olduğumuzu düşündüğümüz anlamına gelmiyor. Birleşik Krallık’ın kendisine ne denli ciddi öz eleştiriler getirebildiğini görmek için herhangi bir günlük gazeteye bakmanız yeterli.
Bu, Birleşik Krallık ve Türkiye de dahil tüm ülkelerde demokrasinin zaman içerisinde inşa edilip geliştirilmesi gereken temellere dayandığını gösteriyor “Türkiye 2023; Birleşik Krallık Türkiye’nin Başarılı olmasını neden ister” başlıklı blogumu okumanızı tavsiye ederim”.
Kral John, Magna Carta’ya mührünü bastıktan sonra (evet, imzaladadıktan sonra değil, mührünü bastıktan sonra çünkü Kral John okuma yazma bilmiyordu) ancak bir ay yaşadı. Ama Magna Carta’nın mirası, 800 yıl sonra bile hala hayatta.
Not: Tüm bunların arkasında gizli bir gündem olduğunu ve şaibeli örgütlerin, Magna Carta değerlerini sırf bu ülkeleri zayıflatmak için başka ülkelere dayatma planları yaptığını düşünüyorsanız, “James Bond, komolo teorileri ve Galler gizli servisi” adlı bloguma bir bakın. Eğer dünyanın hep, her tür etkiye sahip şaibeli güçler tarafından yönetilmiş olduğunu düşünmüş ama asla kanıt bulamamışsanız, gerçekleri o blogumda okuyabilirsiniz!