This blog post was published under the 2010 to 2015 Conservative and Liberal Democrat coalition government

Avatar photo

Leigh Turner

Ambassador to Austria and UK Permanent Representative to the United Nations and other International Organisations in Vienna

2nd April 2014

Ukrayna neden önemli ve bir sonraki adım ne

CrimeaAğır silahlı Rus birlikleri, Ukrayna’nın egemen toprağı olan ve İsrail’den daha büyük bir yüzölçümü ile Letonya’nınkine yakın bir nüfusu olan Kırım’ı kuşattı. Devlet Başkanı Putin Kırım’ın daima Rusya topraklarının “elden çıkarılamaz bir parçası” olduğunu söylüyor ve kalıcı ilhakından bahsediyor.

Nasıl yanıt vermeliyiz?

Ukrayna Kriziyle ilgili Londra’daki dört haftalık çalışmamın ardından İstanbul’a döndüm. 2008-2012 tarihleri arasında Ukrayna’da ve 1992 – 95 tarihleri arasında ise Moskova’da görevliydim. Hem Ukraynalı hem de Rus dostlarım var ve her iki ülkeye karşı da güçlü bir gönül bağım var. Dışişleri Bakanımızın 21inci yy’ın en derin siyasi krizi olarak adlandırdığı bu olayı yakından izlemek hem etkileyici hem de rahatsızlık vericiydi.

Başbakan Cameron’un da söylediği gibi, Rusya’nın Kırım’ı askeri gücünü kullanarak ilhak etme girişimi, tüm Avrupa’ya soğuk bir mesaj verdi. Bu mesaj, hepimizin güvenliğinin temel taşı olan uluslararası kurallara dayalı sistemi can evinden vuruyor.

Garip bir şekilde, attığı adımlarla Rusya mücadele etmek istediğini söylediği istikrarsızlığı kendisi yaratmış oluyor.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı, kısa bir süre önce Ukrayna’yı ziyaret etti. Ülkede etnik Ruslara karşı yaygın ya da sistematik bir ihlal olduğunu gösteren bir kanıta rastlamadığını belirtti. OSCE Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiseri Kırım’da “Rusça konuşanların haklarının ihlal ya da tehdit edildiğini gösteren bir delil bulunmadığını” belirtti.

Evet, doğru! Rusya’nın Kırım’ı kuşatmaktaki bahanesi – bir şekilde birileri tarafından tehdit edilen Rusça konuşan halkı “savunma” bahanesi – son derece anlamsız. Bu bahaneyi uydurdular.

Öyleyse, Ukrayna’daki halkı aslında tehdit eden kim? Profesyonel askerleri Kırım parlamentosuna girerken gösteren videolarda görüldüğü üzere, Rus birliklerinin Kırım’a gönderilmesi yaralanmalara ve en az bir Ukraynalı askerin ölmesine neden oldu. Ve şimdi keyfi tutuklamalar ve işkence de dahil olmak üzere BM, Rusya’nın kontrolü altında bulunan Kırım’da insan haklarına ve Tatar topluluğunun durumuna yönelik ciddi endişeler taşıyor.

Rus birliklere bölgeye girmeden önce Kırım’da hiçbir “keyfi tutuklama ve işkence” yoktu.

Rusya, Kırım’a el koymadan önce, Kırım parlamentosunun adı Rusça, Ukrayna ve Tatar dillerinde yazılıyordu. Şimdiyse sadece Rusça yazılıyor.

Rus birliklerinin bölgeye girmesinden beri, Kırım’daki insan hakları geriye gidiyor.

Pekiyi, Kırım’daki halk ne düşünüyor?

Bilmiyoruz. 16 Mart’ta, Rusya Kırım’da, Kırımlıların Rusya’nın bir parçası olmayı istediğini göstermek üzere tasarlanmış bir “referandum” yaptı. Ama insanların aslında oylarını hangi yönde kullandıklarını bilmiyoruz. Eğer özgür bir kampanya yürütülmesine ve özgür tartışmalara izin verilmiş olsaydı, ya da seçmenlere iki anlamlı soru arasında seçim yapma fırsatı tanınmış olsaydı, neye oy verirlerdi bilmiyoruz.

Ama şunu biliyoruz: Şubat 2014’te yapılan saygın bir ankette, Kırımlıların sadece %41’inin Rusya ile yeniden birleşmek istediğini göstermişti ve Kırım’da yapılan, Uluslararası gözlemcilerin de katıldığı son seçimlerde, “Rusya Birlik Partisi” oyların sadece %4’ünü almıştı.

Birkaç yıl önce, Rusya’da bir taksi sürücüsü ile – 1990’larda Kırım’da emekliliğini seçmiş Kara Deniz Donanmasındaki eski bir denizciydi kendisi – konuşmuştum. Kırım’ın, Ukrayna içerisinde özerk bir cumhuriyet olmasından son derece memnundu: “Sorun değil” demişti.

Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü’nde bir profesör olan Andrei Zubov, 16 Mart’taki yazısında tıpkı Sovyetler Birliğinin Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya gibi Varşova Paktının “gönülsüz müttefiklerinin” egemenliğini kısıtladığı gibi, Rusya’nın da Ukrayna’nın kendi geleceğine karar verme kabiliyetini sınırlandırmak istediğini söyledi.

Ukrayna halkına saygım sonsuz. Ülkelerinin geleceğine dışarıdaki insanlar değil, onlar karar vermeli.

Ve hiçbir ülke Rusya’nın ya da bir başkasının askeri gücün nüfuz ya da toprak kazanmak için bedelsiz bir yöntem olduğu izlenimine kapılmasını istemiyor.

BM Güvenlik Konseyi, bu yüzden 15 Mart’taki referandumu “anayasaya aykırı” ve “yasa dışı” olduğu gerekçesiyle kınamış, ve Rusya’yı yalnız bırakmıştır. Bu yüzden, geçtiğimiz hafta BM Genel Meclisinde Rusya’nın yanında sadece on ülke yeralırken 100 ülke Rusya’nın Kırım referandumunun geçerli olmadığını söyleyen bir önergeye imza atmıştır.

Bu yüzden OSCE, Ukrayna’ya tarafsız gözlemciler gönderiyor – Ukrayna’daki insan hakları durumuyla ilgili verileri toplayabilmek için.

Ukraynalı gazeteci Vitaliy Portnikov, 7 Mart’ta şöyle yazdı: “Siz, [Rusya] Kırım’I kazandınız ve Ukrayna’yı kaybettiniz. Ukrayna’yı sonsuza kadar kaybettiniz. Elveda.” 19 Mart’ta Rusya iş dünyasından haberler veren gazete Vedomosti ise şöyle yazdı: “Kırım’ı topraklarına katarak Rusya, kesinlikle Ukrayna’yı kaybediyor. Büyük Rus azınlıkların olduğu Kazakistan ve Beyaz Rusya, kendisini güvende hissedemez.”

İşte Kırım’ın yasadışı ilhakının Rusya’yı getirdiği nokta şudur: Ukrayna’nın egemenliğini ihlalinden şok olmuş uluslararası bir topluluk içerisinde Rusya yalnız kalmıştır. En yakın komşularının güvenini kaybetmiştir. Rusya ile uzun vadeli enerji temini de dahil uzun vadeli ilişkilerini yeniden değerlendirmeye kararlı ortaklar ile karşı karşıyadır.

Birleşik Krallık ve diğer ülkeler, yirmi yıl boyunca Rusya’nın ekonomisinin geliştirilip uluslararası sistemle entegre olmasını sağlamaya çalıştıktan sonra bunu görmek gerçekten üzücü. Rusların çoğu, her yerde olduğu gibi, istikrar, barış ve düzgün bir yaşam standardından başka bir şey istemiyor.

Rusya’nın Ukrayna’nın egemen toprağını alması, tüm bunları riske soktu.

Artık, Rusya’nın gerginliği azaltma, diyalog ve işbirliği yoluna geri dönmesinin zamanı geldi. Birleşik Krallık ve Uluslararası topluluk Rusya ile bu kanalı kullanmaya sıcak bakıyor.

About Leigh Turner

I hope you find this blog interesting and, where appropriate, entertaining. My role in Vienna covers the relationship between Austria and the UK as well as the diverse work of…

I hope you find this blog interesting and, where appropriate, entertaining. My role in Vienna covers the relationship between Austria and the UK as well as the diverse work of the UN and other organisations; stories here will reflect that.

About me: I arrived in Vienna in August 2016 for my second posting in this wonderful city, having first served here in the mid-1980s. My previous job was as HM Consul-General and Director-General for Trade and Investment for Turkey, Central Asia and South Caucasus based in Istanbul.

Further back: I grew up in Nigeria, Exeter, Lesotho, Swaziland and Manchester before attending Cambridge University 1976-79. I worked in several government departments before joining the Foreign Office in 1983.

Keen to go to Africa and South America, I’ve had postings in Vienna (twice), Moscow, Bonn, Berlin, Kyiv and Istanbul, plus jobs in London ranging from the EU Budget to the British Overseas Territories.

2002-6 I was lucky enough to spend four years in Berlin running the house, looking after the children (born 1992 and 1994) and doing some writing and journalism.

To return to Vienna as ambassador is a privilege and a pleasure. I hope this blog reflects that.