Misafir Blog, Nadia Hashmi, iç politika ve insan hakları konularından sorumlu 2.Katip, Birleşik Krallık Büyükelçiliği, Ankara, Türkiye
Görkemli Sultan Ahmet Camii, ince işçilikli mozaikleriyle Kariye Kilisesi ve nefes kesen Ayasofya.
Bütün bu eserler İstanbul’un neden yüzyıllar boyunca dini inançların merkezi olduğunun göstergesi.
İstanbul’un ne kadar farklı bir şehir olduğunu, İngiltere ve Galler Angilikan Kilisesi Cantenbury Başpiskoposu Justin Welby’nin Ekumenik Patrik Bartholomeos’un davetlisi olarak İstanbul’u ziyaretinde yeniden keşfettim.
Nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Türkiye, birçok dini azınlıklara da ev sahipliği yapıyor.
1453 yılında Konstantinopolis Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olduğunda, şehrin Piskoposu yani Ekumenik Patrik, Doğu Patrikhanelerinde ve Balkan Kiliselerinde tek otorite haline gelmiştir. İstanbul Ermeni Patriği, 1941 yılından bugüne 30 Kilise ile Ortodoks Ermenilerini temsil etmektedir. Aramca konuşan Süryani Ortodoks Kilisesi 6. Yüzyıldan 1933 yılına kadar, Mezopotamya’da varlığını sürdürmüş sonrasında otorite Suriye’ye yerleşmiştir, ancak halen İstanbul’da 4 tane Başpiskopos görev yapmaktadır. İstanbul’da faal 20 tane Sinagog bulunmaktadır, bunları çoğunluğu Aşkenazi ve Sefarad kökenlidir, ayrıca sayısız Hristiyan kilisesi bulunmaktadır.
Bu yaşayan tarihin birçoğu, eskiden Pera (Yunanca karşı yaka demektir) olarak bilinen ancak günümüzde BEYOĞLU adıyla anılan İngiltere Başkonsolosluğu’nun da bulunduğu alanda yer alıyor. Bu nedenle Canterbury Başpiskoposunu bu bahsettiğim gruplardan bazılarıyla ve Hristiyan Kilisesi cemaatiyle Başkonsolosluk’ta bir araya getirmekten memnuniyet duyduk.
Konsolosluktaki toplantıda bazı konuşmacılar Türkiye’de son yıllarda inançlar arası anlayışı teşvik edici gelişmeler olduğundan bahsetti. Bunlardan bazıları, azınlık vakıf mallarının iadesinin önünü açan yasa ve yeni ana yasa için farklı inanç gruplarının meclise davet edilmesi; ancak iyileştirilmesi gereken noktaların olduğunun da altını çizdiler.
Tüm dini inançlar ve topluluklar için saygı çok önemli: bu konuda tahammülsüzlüğün ve ayrımcılığın önlenmesi uluslararası insan hakları standartlarında, katılımcı ülkeyi de bağlayacak şekilde, (Avrupa Insan Hakları sözleşmesi) düzenlenmiştir.
Avrupa Komisyonunun 2013 Türkiye ilerleme raporunda da belirttiği gibi ‘İnanç konularında insan haklarıyla uyumlu hukuki çerçevede bir Avrupa konvansiyonu oluşturulmalıdır…’
Komisyon ayrıca, bu standartlar gereğince, inanç özgürlüğünün ve dini toplulukların kamu katılımının sağlanabilmesi için yasal çözümlere ihtiyaç olduğunu da vurgulamıştır.
Bu konuda yakın zamanda çalışmalar yapıldı bunların arasında Norveç Helsinki Vakfı’nın raporu ve gayrimüslimlerin hakları üzerine bir konferans da var.
Bu hassas bir konu. Ancak Türkiye’de yaşayan tüm topluluklar ve tüm inanç grupları için hoşgörü ve karşılıklı anlayışın sağlanabilmesi hayati öneme sahip. Türk makamlar ve sivil toplum kuruluşlarındaki iş arkadaşlarımız ve dostlarımızla bunu başarmak için çalışmaya devam etmeyi arzuluyoruz.