26th February 2013
Büyük Nefret, Kısıtlı Alan
Misafir Blogu: Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği Basın ve Proje Ekipleri Başkanı Peter Spoor
Türkiye’nin güneydoğusundaki Diyarbakır’a geçenlerde yaptığım ziyarette, son otuz yıldır yaşanan terör ve şiddetin bölgenin gelişimi üzerinde ne büyük bir engel olduğunu görmek beni çok şaşırttı. Tanıştığım iş liderleri, siyasi bir çözümle bölgeye barış getirilebilirse önü açılabilecek büyük potansiyelden bahsettiler.
Onlar gibi Birleşik Krallık da Türk Hükümeti’nin PKK’nın tutuklu lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yönünde atmış olduğu cesaretli adımın, tüm bölgenin büyümesine ve ekonomik ve sosyal kalkınmasına hızlı ve sağlam bir başlangıç yaparak terörü sonlandıracağını umuyor.
Türkiye’nin güneydoğusunda ve Ankara’da bir çok kişi bana Kuzey İrlanda süreci ile bu süreç arasındaki paralelliği soruyor. Bunların tamamıyla kendilerine öz ve ayrı konular olduğuna inanıyorum. Herkese uyan tek bir model yok ortada. Bizim tecrübemizde, dönemin Başbakanı Tony Blair, Kuzey İrlanda’da barışın sağlanması için yapılan müzakerelerde önemli bir rol oynadı.
İyi Cuma Anlaşması olarak anılan ve Nisan 1998’de imzalanan bu anlaşma tarihi bir çığırdı. Muhteşem diplomasinin tüm klasik örneklerinde olduğu gibi, bu Anlaşma da bir yandan kendi seçim bölgelerine anlaşmanın haklı ve doğru bir adım olduğunu açıklamaları için tüm taraflara yeteri kadar ayrıcalık verirken diğer yandan onları belli ödünler vermeye çağırıyordu.
Tabii aynı zamanda, bu süreçler arasında ortak noktalar da var. Başbakanlık Ofisinde geçirdiği on yıl boyunca Tony Blair ile birlikte çalışmış olan Jonathan Powell “Great Hatred, Little Room / Büyük Nefret, Kısıtlı Alan” adlı sürükleyici kitabında, modern Britanya tarihindeki bu dikkat çekici dönemin iniş çıkışlarını canlandırıyor. Anlaşmazlıkların giderilmesi konusuna ilgi duyan herkese bu kitabı okumalarını tavsiye ederim. İçeriğin çoğu sadece Kuzey İrlanda sürecine özgü fakat daha geniş kapsamlı başlıklar, örneğin fırtınalı bir değişim dönemi boyunca gösterilen cesaret, verilen ödünler ve liderlik kabiliyeti, kesinlikle evrensel değerleri içeriyor.
Baran, thanks. We certainly encourage British companies to invest in Turkey – in fact, British companies have been amongst the top investors in Turkey in recent years. We draw companies’ attention to the fact that there are good investment opportunities outside the major centres of Istanbul, Ankara and Izmir, and point out to them the investment incentive schemes operated by the Turkish authorities to encourage regional development. We also run a number of projects designed to encourage social development across Turkey, some of which are described in this blog. But we do not direct companies as to where they should invest – that must be a decision for them.
Today, I was in your open-talk session in Bogazici University. We talked also about these topics-Kurdish problem in Turkey, the Queen’s shaking hand with Martin McGuinness. The question I would like to ask is that as the Director General UK Trade and Investment Turkey, do you have any current or future investment plans in the south eastern of Turkey? Do you give additional support the British companies which want to invest in this area? By invesment I don’t mean just the economic but also the social invesments.
Ayten – thanks for listening. Yes, we all hope for peace.
NB you can follow me on Twitter on @leighturnerFCO
I listened you today at canal 24 and than found your blog.I hope ,we can catch the peace.